KÜÇÜLMENİN İHTİŞAMI: KOCA DÜNYAYI KURTARACAK KÜÇÜK İYİLİKLER

0

 


Doç. Dr. Çağlar Erbek


Dünya yine kendi dramını oynuyor: savaşlar, ekonomik çalkantılar, göç rotaları, iklim krizinin radarına girmiş şehirler. Haber bültenleri adeta felaket broşürü dağıtıyor. Ama dikkat edin—biz hâlâ pazara gidip domatesin sert olanını seçiyoruz, çocuğun saçını okşuyoruz, apartman girişindeki kedinin suyunu tazeliyoruz. İnsanlığın büyük kahramanlık hikâyesi, nedense hep küçük sahnelerde cereyan ediyor.

 

Belki de asıl sorun şuydu: Bizden sürekli “tarihi hamle” beklenmesi. Oysa tarihin en uzun ömürlü hamleleri, fark ettirmeden yapılanlar. Bir selam, bir omuz, bir kapı tutma… Kim bilir, belki evrensel barışın ilk tuğlası bakkalda sırasını verdiğimiz o gençteydi. Tüm dünyayı kurtarmaya çalışırken yan binadaki yaşlı teyzeyi unutmuş bir uygarlık olduk; biraz da bundan battık zaten.

 

Şimdi ileri saralım… Yakın geleceğin toplumu büyük ihtimalle mikro iyiliklerle yürüyen bir ekosistem olacak. “Mahalle diplomasisi” diye bir şey çıkacak mesela—Birleşmiş Milletler’e gerek kalmayacak, çünkü apartman WhatsApp grubunda kriz çözme becerisi gelişmiş olacak. Dijital yurttaşlık sadece oy kullanmak değil, linç etmeyip düşünceye alan açmak demek olacak. En radikal hareket? Bir tweet atmadan önce iki saniye düşünmek. Devrim gibi geliyor, farkındayım.

 

Bir de şu var: Küçülmek aslında teslimiyet değil, metodolojik zarafettir. Daha yavaş yemek, daha az tüketmek, daha çok dinlemek… Bu çağın lüks kategorisi bunlar olacak. “Minimalizm” artık dekorasyon tarzı değil; insan kalma biçimi. Kapitalizmin en büyük kabusu da bu zaten—mutluluğu satın alamadığımızı hatırlamak.

 

Okullar, iş yerleri, kent meydanları… Hepsinde aynı soru yankılanıyor: “Ben ne yapabilirim ki?” Çok basit bir şey. Tek bir şey. Çünkü toplum dediğimiz şey, birbirine ilişmiş milyonlarca “küçük şey” zaten. Bir öğrencinin gözündeki güven, bir mesai arkadaşının iç çekişini fark etmek, sokakta çöpe atılmış bir plastik şişeyi görmezden gelmemek… Devlet politikası gibi durmuyor ama etkisi bazen ondan daha politik.

 

Hadi samimi olalım: İnsanlık olarak Nobel barış ödülünü hak etmediğimiz zamanlar çok oldu. Ama komşunun bahçesine kaçan topu patlatmayıp geri veren çocuk var ya… İşte o ödülü aslında ona vermeliydik. Büyük iyilikler genellikle küçük bedenlerde başlar çünkü.

 

Bu hafta sonu, kendimize dev hedefler koymayalım. Dünya düzenini değiştirmeye girişmeyelim—zaten uğraşan çok. Sadece yaşamın ritmine küçük bir müdahalede bulunalım: Kahvemizi içerken telefona bakmayalım, market kasiyerine gerçekten “kolay gelsin” diyelim, trafikte bir araca yol verelim. Bunlar minicik darbeler gibi görünür ama merak etmeyin, tarih titreşimi duyar.

 

Belki de insanlığın beklediği o büyük kurtarıcı gelmeyecek. Çünkü biz zaten çoktan gelmişiz. Sıradan, yorgun, hafta sonunu bekleyen, ekmeğini bölüşen hâlimizle…

 

İşte tam da bu yüzden umut hâlâ mümkün.

 

Haydi, dünyayı değiştirelim. Ama sakın acele etme. Bir kahve iç, derin nefes al. Başlangıç olarak yeter de artar.

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)