TÜRKLERDE "YAŞAM AĞACI"

Çağlar Erbek
1


Mitolojik bilinç köklü tarihe sahip tüm halkların karakteristik özelliğidir. Her toplum doğayı, insanı ve tanrıları benzer biçimlerde tanımlar. Bu ortak tanımlamaların detaylarında yatan farklılıklar uygarlıkları birbirinden ayırır.

Türklerin ve Moğolların inancı “Tengricilik” veya “Gök Tanrı Dini” olarak adlandırılır. Bu inanca önceleri yaygın olarak “Şamanizm” denilmekteyse de son yıllarda “Tengricilik” terimi genel kabul görmüştür. “Tengri” sözcüğü günümüzde kullandığımız “Tanrı” sözcüğünün eski söyleniş biçimidir.

2014 Yılında Kazakistan'ın Aktobe kentinde katıldığımız "Türk Halklarının Kültürel Mirası" konulu konferansın ardından Eyalet Parlamentosu Sekreteri Sayın Saniya Aimagambetova'nın tarafıma hediye ettiği doğal malzemelerle yapılmış "Yaşam Ağacı" tablosu.

Türk inancında Tanrı (Tengri) tektir.  Ancak Tanrı olmamasına rağmen birçok bakımdan onu anımsatan kutsal varlıklar vardır. Bunlardan biri de Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip olan “Yaşam Ağacı”dır. “Dünya Ağacı, “Şaman Ağacı”, “Evliya Ağaç”, “Ulukayın” “Baykayın”, “Bayterek”, “Demir Kavak” vb. birçok farklı isimle de karşımıza çıkan “Yaşam Ağacı”nın dinde, mitolojide ve felsefede yer aldığını görmekteyiz. “Yaşam Ağacı” sembolüne başta Asya toplumları olmak üzere birçok kültürde rastlamak mümkündür ve ortaya çıkışının tarih öncesi dönemlere kadar uzandığı kabul edilmektedir.

Türkler eskiden beri doğaya ve özellikle de ağaçlara büyük bir saygı göstermişlerdir. Bozkırın ortasında bulunan tek bir ağaç onlar için dokunulmazdı. Kimse ona zarar veremezdi.

Ağaçlara zarar verilmez ancak ihtiyaç duyulduğu kadarı ile yararlanılırdı. Ağaç yazın gölgesiyle, kışın ateşiyle insanların hayatını kolaylaştırırdı.

Ağacın ruhu bebekleri korusun diye yeni doğan bebeklere ağaçtan beşik yapılırdı.

Ağacın dallarına bez bağlamak ve dilekte bulunmak yaşam veren ağacın gücüne duyulan inancın ne denli güçlü olduğunu göstermektedir ki bu gelenek günümüzde Türklerin yaşadığı birçok bölgede olduğu gibi Anadolu’da da devam etmektedir.

1271 yılında IV. Kılıçarslan’ın oğlu III.Gıyasettin Keyhüsrev döneminde Vezir Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmış olan “Sivas Gök Medrese” hem mimari hem de süsleme açısından çok önemli bir eserdir. Çifte minareli ve oldukça zengin süslemelere sahip bir taçkapısı bulunan eserde yer alan süslemelerden biri de resimde görülen “Hayat Ağacı” motifidir ve “Hayat Ağacı” mitinin İslamiyet sonrasında da Anadolu’da nasıl devam ettirildiğinin güzel bir örneğidir.
Türk inancında evren üç bölümden oluşur: “Üst Dünya” (Gök) – “Orta Dünya” (Yer) – “Alt Dünya” (Yer Altı). “Yaşam Ağacı” bu üç dünyanın tam göbeğindedir ve onları birbirine bağlamaktadır. Bu üç dünya arasında geçişler için köprü görevi görmektedir. Bu nedenledir ki “Şamanlar” göğe bu ağaç aracılığı ile yükselirler.

Yer altında (Alt Dünya) sürüngenler yani karanlık ve kötülük; yeryüzünde (Orta Dünya) dört ve iki ayaklı hayvanlar, insanlar ve bitkiler; gökyüzü ve ötesinde (Üst Dünya) ise kanatlılar ve kutsal varlıklar bulunur. Bu nedenledir ki genellikle efsanelerde üst dünyadakiler orta dünyaya kuş kılığında, alt dünyadakiler ise yılan kılığında gelirler.

Resimde üç dünya (Üst-Orta-Alt) “Yaşam Ağacı” ile tasvir edilmiştir. Ağacın üstünde (Üst Dünya) kutsal kuş “Samruk” ve geleceği temsil eden yavruları, ağacın kökünde (Alt Dünya) kötülüğün temsilcisi yılan ejderha, ağacın gövdesinin etrafında (Orta Dünya) hayvanlar ve okunu yılan ejderhaya doğrultmuş insan görülmektedir ve bu biçimiyle “Yaşam Ağacı” mitinin özünde yatan felsefi anlamı bir bütün olarak ifade etmektedir.
Mitolojide zamanla farklı dünyalara ait varlıkların kombine edildiği, farklı dünyalara ait fiziksel özelliklerin bir bedende birleştiği görülmektedir. Kanatlı at (Türk Mitolojisindeki “TULPAR” ve Yunan Mitolojisindeki “PEGASUS” gibi), kanatlı insanlar, yılan insanlar ve balık insanlar (Denizkızı gibi) bunlara örnek verilebilir.

Uygarlıkların kavşağı Avrasya’nın merkezinde bulunan Kazakistan’ın başkenti Astana’da şu anda bir “Yaşam Ağacı” (Bayterek) yükselmektedir. Bayterek’in tepesinde efsanevi  “Samruk” kuşunun altın yumurtalı yuvası var. Bayterek Kazak Halkının tarihsel yolculuğunda ulaşmış olduğu yeni dönemin sembolüdür. Belki de mimarlar tarafından yeniden tasarlanmış bu “Bayterek” ulusları, uygarlıkları, kültürleri ve inançları birbirine yakınlaştırır ve insanlığı iyiliğe davet edebilir.

1997 yılında Kazakistan’ın Başkenti Astana’da inşa edilen ve şehrin sembolü olan  “Bayterek” Anıtı 105 metre yüksekliğindedir.
Efsanevi “Samruk” kuşu her yıl “Yaşam Ağacı”nın tepesindeki yuvaya altın bir yumurta (Güneş) bırakır. Ağacın kökleri arasında yaşayan ejderha (veya yılan olarak da geçer) yukarı tırmanarak bu altın yumurtayı yutar ve bu döngü sürekli tekrarlanır. İnanışa göre bu; yaz ile kışı, gece ile gündüzü ve iyilik ile kötülüğü sembolize eder.

Günahkar dünya ile kutsal göğün ekseninde bulunan ve iki dünya arasında köprü görevi gören “Yaşam Ağacı”nın gövdesinden yukarı giden insanlar en fazla “Samruk”un yuvasına kadar gidebilirlerdi ve insanların günahkar olup olmadıklarına, yukarı yükselip yükselemeyeceklerine “Samruk” karar verirdi. Yalnızca evliyalar yukarı yükselip geri dönerek edindikleri bilgileri insanlara ulaştırırlardı.

“Yaşam Ağacı” miti genel anlamda üç dünya ve onun temsilcileri arasında sürekli yaşanmakta olan mücadeleyi içerir. Bu mücadelede birbirinin karşıtı olan ve sürekli çatışan “Alt Dünya” ile “Üst Dünya”nın savaşında dünyanın kaderi “Orta Dünya”nın temsilcisi insanın hangi tarafı tutacağına bağlıdır. Mutluluğu yalnızca bu savaşın galibi hak edecektir.

Çağlar Erbek
İzmir 2015

Yorum Gönder

1 Yorumlar
  1. Çağlar Bey, öncelikle makaleniz için teşekkür ediyorum. Son'dan bir önceki resmin (Resimde üç dünya (Üst-Orta-Alt) “Yaşam Ağacı” tasvirinin) kaynagini paylaşabilir misiniz acaba? Yaptigim araştırmalarda ayni resmin insan figürü olmayan hali mevcut. Hangisi orijinal olabilir diye araştırmaya başladım. Eğer yardimci olabilirseniz çok memnun olurum efendim.

    Şimdiden teşekkürlerimi sunarım.
    Saygılarımla,

    YanıtlaSil
Yorum Gönder
To Top